Makale
YİTİĞİNİN FARKINDA OLMAYAN YA DA KENDİNİ ARAYAN İNSAN…
Beyhudelik ve yarınsızlık sarmalındaki sonu olmayan düÅŸ kırıklıklarıyla malul hale gelmiÅŸ bir hayata söylenecek söz ne olabilir ki…
Ya da kinlerini, nefretlerini, beklentilerini, kaygılarını, bunaltılarını, melankolilerini, travmalarını, ruhsal arazlarını ideolojik koÅŸullanmalarla bir maske gibi yüzlerine geçirenlere, monolog girdabında tekrar ededurdukları seslerinin yankılanmalarını diyalog zannedenlere bu zanlarının ve takındıkları maskelerinin ‘sahih’likten uzak ‘zalimliÄŸe ortaklık’ olduÄŸunu kulaklarına kim fısıldayacak.
Fısıldamak; çünkü hakikat, sesini duyurmak için bağırdığı zaman bunu ‘kavga sebebi’ addederler.
Veya minimal ve maksimal iktidar buyruklarıyla özgürlüklerini kaybeden ve/veya özgür kılındıklarını zanneden kölelere, belletilmiÅŸ özgürlük ÅŸarkılarının esasında kölesel bir aidiyete matuf marÅŸlar olduÄŸu nasıl anlatılacak.
Batı düÅŸünme biçiminin kurumsallaÅŸtırıcı sistematiÄŸi, hiyerarÅŸik yapılanmayı gerekli kılarken bu yapı içinde geliÅŸen iktidar örüntüleri, karşısında görmek istemediÄŸi ‘çok katmanlı insanı’ sürekli ‘tanımlama’ politiÄŸi ile indirgemeye çalışmıştır/çalışmaktadır. Her tanımlama; tanımlayan açısından öznelliÄŸi, tanımlanan açısından da nesnelliÄŸi barındırır. Ä°nsanı özne durumundan nesne durumuna çeviren iktidar alanı, tanımlamasından doÄŸan nesnelliÄŸin yığınsal karakteri karşısında biricik/seçilmiÅŸ/seçkinci/farklı olabilme öznelliÄŸini, yığınsal nesnel insanları aÅŸma/üzerinde olma/hükmetme aÅŸkınlığını/farklılığını saÄŸlayacak ‘metafizik alanlar’ kurgulamaları ile gerçekleÅŸtirmiÅŸ/gerçekleÅŸtirmektedir. Batı düÅŸünme biçiminin kurumsallaÅŸtırıcı sistematiÄŸi kurguladığı metafizik alanlara, temel harcında olan pagan kültünün yalın, mücadeleci ve pragmatik rasyonalizmini de katınca ortaya, yöneten ve yönetilen iliÅŸkileri, çeliÅŸki ve çatışmaları ile ‘politik varlıklar’ çıkmış/çıkmaktadır.
DoÄŸu despotizminde bu tanımlama politiÄŸi ‘tanınma’ ÅŸeklinde tezahür etmektedir. Batı düÅŸünme biçiminin kurumsallaÅŸtırıcı sistematiÄŸine sahip olmayan DoÄŸu despotizmi ‘kiÅŸiseldir’ ve bu kiÅŸisellik iktidar alanlarında kiÅŸi üzerinden bir siyasi gelenek oluÅŸturmuÅŸtur. Ä°ktidara talip olan kiÅŸi, iktidarın kendisinin kaderi olduÄŸuna inanması ile bir metafizik kalkış noktası üzerinden kaderine yani iktidarına yürür. DoÄŸu despotizminde tanınma; iktidar alanında iktidara ortak olan yönetsel aygıt üyelerinden/unsurlarından ve yönetilenlerden ÅŸahsına yönelik tam bir iman beklenmesi ve bu imanın oluÅŸturulmasıdır. KiÅŸiselliÄŸin zayıflığını metafiziksel örüntülerle örtmeye çalışan despot için kendi haricindekiler ‘kuldur.’
Ä°ktidarın varlık sebebi despot ise, birliÄŸin, dirliÄŸin, düzenin ve gücün kendisidir. Despotun yokluÄŸu birliÄŸin, dirliÄŸin ve düzenin bozulması demektir. Dolaysı ile despot bir velinimet olduÄŸu için metafiziÄŸin bizatihi kendisidir ve tam bir sadakat beklentisi, kendisi için bir haktır. Despot ÅŸüphecidir; bu ÅŸüpheciliÄŸi kaderini arayan baÅŸkaca bir iktidar taliplisine yöneliktir. Despot bunun için kıyıcı ve yıkıcıdır. Despotun meÅŸruiyeti, metafiziksel iddiasının tezahürü ve kendisi ile kaim olan devamlılığıdır. DoÄŸunun büyük despotlarının sürekli olarak yayılmaları, bir yerleri ele geçirip yakıp yıkmaları bu yerdeki hükümranlıklarının sadece ve sadece kendileri ile kaim olması kiÅŸisel metafizik kurgunun tezahürüdür. Hun ve MoÄŸol Ä°mparatorlarının kesintilerle yüz yıllarca süren hareketlilikleri bu duruma verilecek önemli örneklerdir.
AÅŸiretlerin kapalı toplumsal yapılarında iktidar alanı ne tanımlamadır ne de tanınmadır. Benzer yaÅŸam koÅŸullarına sahip, farklılaÅŸmaların asgari düzeyde olduÄŸu bu yapılarda çeliÅŸki, çatışma yaÅŸanmadığı için grup normunun ortaklaÅŸa belirlediÄŸi ilkeler etrafında kemikleÅŸmiÅŸ bir ‘uyma’ iradesi vardır. Bu irade bireysel olmaktan uzak, toplumsallaÅŸtırılmış bir iradedir ve anakroniktir. Grup normunun üretmiÅŸ olduÄŸu bu yapılara egemen olan düÅŸünme biçimi ‘asabiyettir’. AÅŸiretlerin grup normu içinde oluÅŸturmuÅŸ oldukları bu düÅŸünme biçiminde kendilerinden olmayanlar için derin bir ‘ötekileÅŸtirme’ duygusu yatar. AÅŸiretler gibi kapalı toplumsal yapıların zaman içinde geniÅŸleyerek bir siyasi birim haline gelmeleri sürecinde önce grup normları meÅŸruiyetini kaybeder fakat asabiyet duygusu baki kalır. Grup normlarından kopmuÅŸ asabiyet düÅŸüncesinin ötekileÅŸtirmeden doÄŸan zulmü ‘çürümedir.’ Bu çürüme süreci aynı zamanda yeni bir medeniyet sıçraması ve inÅŸasıdır. Bu sürekli devimin halinde dönüp, durur. Ä°bn-i Haldun’un derin bir vukufiyetle açıkladığı medeniyetlerin devinimi esasında iktidar alanlarında tanımlanan/tanınan/indirgenen insanın, yöneten ve yönetilen ikilemindeki topyekûn çürümesidir.
Ä°ktidar alanının bu tanımlama/tanınma faaliyeti aynı zamanda kendini de tanımlama/tanınma faaliyetidir ki; kendisini de indirgeyerek çok katmanlılıktan yalın yönetsel bir varlığa dönüÅŸtürür. Çok katmanlılıktan yalın yönetsel varlığa dönüÅŸümde evrensel mahiyetteki duyular kaybı kaçınılmazdır. ‘Andolsun ki, cin ve insanlardan birçoÄŸunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onunla gerçeÄŸi anlamazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla iÅŸitmezler. Ä°ÅŸte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha ÅŸaÅŸkındırlar. Ä°ÅŸte o gafiller ancak bunlardır.’ (Araf Süresi 179. Ayet)
Ä°ktidar alanlarının metafizik kurgusal sahteliÄŸi; göksel olan veya olmayan tanrısallık veya tanrısızlık iddialarının sahihlikten uzak olmasıdır. Sahihlikten uzak olma ise vahyi bildirim ve müdahalenin ‘hakikiliÄŸi’ karşısında takındığı tavrın; inkârcılığı, ortak olma cüreti, yok sayma ahmaklığı ile yoÄŸurduÄŸu ‘cahilliye’ davranışlarının hakikat karşısındaki tutarsızlığıdır.
Ä°ktidar alanlarında yok sayılan ‘insan’ın varlık mücadelesinde bugün tatmış olduÄŸu büyük yenilgisi, tamamen bugüne ait olmayan total bir yenilgidir. Bu total yenilgi; biri birini besleyen iktidar çatışmalarının tarihselliÄŸinin beÅŸerilik devinimidir. Bu devimine vahyi müdahale her zaman olmuÅŸtur. Bu müdahalenin mahiyeti; iyinin yanında olup kötüye karşı bir cephe kurmak gibi düalist bir yaklaşım olmayıp, iyiyi de kötüyü de üretebilme yeti ve yeteneÄŸine sahip çok katmanlı ‘insanın’ ruhuna, mantığına, aklına yani topyekûn insanın kendine, yaratılış kodları üzerinden ilahi bir sesleniÅŸtir. ‘Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona ÅŸah damarından daha yakınız.’ (Kaf Suresi 16. Ayet) Bu sesleniÅŸteki söylemin öznesinin insan olması, derinlikli bir özgürlüÄŸü mümkün kılmaktadır. Bu özgürlüÄŸün mümkünlüÄŸü çok katmanlı insanın kendinde barındırdığı ‘beÅŸerilik’ örüntülerinden kurtulması ile alakalıdır. Bu alaka; Yaratıcı ile kul arasındaki ritüellikle malul hale getirilmemiÅŸ ibadetin aktifliÄŸidir. ‘O sabredenleri, o doÄŸruluktan ÅŸaÅŸmayanları, o el pençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiÄŸfar edip yalvaranları (görür).’ (Ali Ä°mran Suresi 17. Ayet) BeÅŸerilik örüntülerinden kurtulmuÅŸ insan, (EÅŸrefi Mahlûk) beÅŸerlik örüntülerinin oluÅŸturduÄŸu iktidar alanlarındaki hükmedici, köleleÅŸtirici paradigmalardan beridir ve artık ‘derinlikli özgürlüÄŸü’ yaÅŸamaktadır.
Allah, insanoÄŸlunu dünya serüvenine gönderince burasını geçici bir yurt olarak görmesini istemiÅŸ, ‘emaneten’ kalacağı bu yurdu fazlaca içselleÅŸtirmesinin sonunun hüsran olacağını bildirmiÅŸtir. ‘Ä°nsanlara kadınlar, oÄŸullar, yüklerle altın ve gümüÅŸ yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle baÄŸlanılan ÅŸeyler çok süslü gösterilmiÅŸtir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını saÄŸlayan ÅŸeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.’ (Ali Ä°mran Süresi 14. Ayet) ‘Dünya hayatı, eÄŸlence ve oyundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?’ (Enam Suresi 32.Ayet)
Siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik beÅŸeri tanımlamalara dünyayı kendisine zindan eden insana, öznesi insan olan özgün tanımlama her türlü eksikliklerden münezzeh, Kadiri Mutlak yaratıcısı Allah (C.C.) tarafından yapılmıştır. ‘DüÅŸün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife tayin edeceÄŸim.» dediÄŸi vakit, «Biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde Ben sizin bilmeyeceÄŸiniz ÅŸeyleri bilirim!» buyurdu."’ (Bakara Süresi 30. Ayet) ‘Onlar (takva sahipleri) bollukta ve darlıkta infak ederler (sadaka ve hayırlarda bulunurlar), öfkelerine hâkim olur insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever." (Al-i Ä°mran: 134)
Ä°nsanı özne/nesne paradigmasında tanımlamaya kalkışan ilk varlık da ÅŸeytan olmuÅŸtur. ‘Ve o zaman meleklere: «Âdem'e secde edin!» dedik, hemen secde ettiler. Yalnız Ä°blis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.’ (Bakara Süresi 34. Ayet) Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-ÅŸekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da Ä°blis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi: "Sana emrettiÄŸimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (Ä°blis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateÅŸten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düÅŸenlerdensin." O da: "(Ä°nsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)" dedi. (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin" dedi. Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoÄŸru yolunda (pusu kurup) oturacağım." "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, saÄŸlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoÄŸunu ÅŸükredici bulmayacaksın." (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuÅŸ olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." Ve ey Âdem, sen ve eÅŸin cennete yerleÅŸ. Ä°kiniz dilediÄŸiniz yerden yiyin; ama ÅŸu aÄŸaca yaklaÅŸmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. Åžeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu aÄŸacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaÅŸayanlardan kılınmamanız içindir." Ve: "Gerçekten ben size öÄŸüt verenlerdenim" diye yemin de etti. Böylece onları aldatarak düÅŸürdü. AÄŸacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından örtmeye baÅŸladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: "Ben sizi bu aÄŸaçtan menetmemiÅŸ miydim? Ve ÅŸeytanın sizin gerçekten apaçık bir düÅŸmanınız olduÄŸunu söylememiÅŸ miydim?" ( Araf Süresi 11-22 Ayetler.)
Ä°ktidar çatışmalarının küreselleÅŸtiÄŸi, zulmün ve köleleÅŸtirmenin uÄŸramadığı hiçbir toprak parçasının kalmadığı, beÅŸeri tanımlama ve tanınmanın en temel hakikat sayıldığı, kurgulanan metafizik alanlarla toplumsal meÅŸruiyet arandığı bir ortamda insanın kendisini araması beyhude bir aramadır. YitiÄŸinin farkında olmayan insanın kendisini araması daha doÄŸrusu neyi aradığını bilememesidir bu beyhudelik. Bu beyhudelik onu yeni mutsuzluklara, yeni kaygılara, yeni melankolilere, yeni arazlara ve yeni düÅŸ kırıklıklara taşıyacaktır. Buradaki yenilik; yaÅŸadığı çağın hâkim ideolojisinin yeniye ve yeniden olana yüklemiÅŸ olduÄŸu sahte bir umudun boÅŸ çıkmasıdır. Yoksa modern insanın da tatmış olduÄŸu ve yeniden tadacağı ÅŸey kadim yalnızlık ve umutsuzluktur. Hâlbuki ‘hakikat’ kendisindedir. Kendisini aradığını söyleyen insan esasında kendisinden kaçmaktadır. YitirdiÄŸi ÅŸey özne olarak kendisidir. Nesnellikten yani kölelikten kurtuluÅŸ için öznesinin farkında olmalıdır insan. Farkında olabilmesi için de körelttiÄŸi duyularını harekete geçirmek için ‘öznel bir irade’ eylemi koymalıdır ortaya. ‘Ben varım ve buradayım’ demelidir.
Medeniyet inÅŸası teranelerine, sürekli geliÅŸme masallarına, siyasallaÅŸtırılmış dünya düzenine, ideolojik koÅŸullanmaların altındaki kinlere, nefretlere, sömürüye, eÅŸitsizliÄŸe, adaletsizliÄŸe, beÅŸer merkezli haydutluklara karşı vahyi merkezli yaÅŸanılası bir dünya düzenini ‘yaratılış kodları’ üzerinden hayata geçirilmesinin savaşı verilmelidir.
Selam ve dua ile
Henüz yorum yapılmamış.